ANKARA KIRŞEHİR ARASI
Çocukluğumun okul anılarından çok, oyun
anılarını hatırlarım. Yaz geldiğinde, birinin arkasına takılışımı ve köye
gidişimi.
Bol sarsıntılı Ankara Kırşehir arası “
Mermerler” otobüs firması.Önce kolonya seker ardından naylon torbalarda su
devamında siyah ağır kokulu naylon torbalara miğde infilakı.
O zamanlar, yollar kötü otobüslerde
yavaş “birde benim mide bulantım” olduğundan uzun sürerdi otobüs
yolculuğumuz. Hatta arada mola bile verirlerdi. Ankara`dan Kırşehir’e,
Kırşehir`den Mucur`a ve Mucur`dan Cemal`in altı delik yolları canlı yayında
görerek ilerlediğimiz bu lüksün yanında bol bol toz yuttuğumuz meşhur
arabası. Bununla beraber devam eden mide bulantısı.İlerde sıkı yeşil
ağaçları görünce “Ohh, Seyfe” sonra Dalakçı, bitsin bu mide bulantısı.Mide
bulantımı düşünmekten ve midemle paralel bulanan gözlerimin kristalleşmiş
ferinden, etrafı izleyemeden gelirdim Dalakçı`ya. Anneannemin o zamanlarda
şimdide bostan göçürdüğü, içinde kendisinin ve sebzelerinin canlandığı biraz
tarlası, biraz bostanı, birazda bahçesi. Gitgide sarsıntıların arttığı,
oymalı yol, bahçe duvarlarında mermer tasının birkaç göbek öte akrabası
parlak taslar, kırmızıya çalan toprak ve en sonunda anneannemler. Karşıda
Zekeriya Şahiner`in evi, ceviz ağacı,demir kapı, kırmızı motor ve mavgonatı.
Çocukluğumun en iyi oyun arkadaşı
Rukiye, Diğer çocukları bilmem ama bizim hayal gücümüz çok genişti.
Ağaçlardan çıkan sari yapışkan sıvıyı su ve sekerle karıştırıp bal mi
yapmazdık, süt, seker un ve kakaoyu karıştırıp buzlukta dondurma mi . İlk
gıda denemelerimiz. Tabi bunları pişirmeyi akil edemediğimizden unun çiğsi
tadı ağzımızı bursa da dondurma niyetine yerdik.Kayaların üzerinden
topladığımız yosun lekeleri ile ceviz kabuğunu karıştırarak yaptığımız
kınalar ise ilk na-kimyasal boya denemelerimizdi.Zekeriya amcamın kızı Derya
ile bahçedeki ceviz ağacına çıkıp söylediğimiz Türküler, arka bahçedeki
ağaçtan yediğimiz kara eriğin bağırsaklarımıza yaptığı müthiş etki.
Köpekli köyünü görmek için yüksek bir
tepeye çıkardık. En tepede cılız vücutlarımızı, rüzgar kaldırır ve geriye
atardı bizi, yeleklerimizden kanat yapardık daha fazla uçabilmek için ve
ayağımızı yere sert basardık rüzgara karşı koyabilmek için.İlk ayağımızın
yerden kesildiği ve ilk direniş gösterdiğimiz zamanlardı belki de.
Dalakçı insaninin birbirine sevgisini
ve samimiyetini, bambaşka gösterdiğini o zamanlar kavrayamamıştım. Zekeriye
amcam beni ne zaman görse babamı sorar, bıyığına, sakalına ve de kel
kafasına küfür etmeye bayılırdı.Bense sinirden kendimden geçerdim. Zekeriye
amcamın babamdan nefret ettiğini düşünürdüm o zamanlar.
Samimiyetin böylesi?
En son köye, eşim ve kayınvalidemle
gittiğimde Zekeriye amcamlara da uğradık. Uzun yıllardır görüşmeyince insan
öne atacak söz bulamıyor. Kayınvalidem krem rengi ve lacivert karışımı hafif
desenli takımını giymişti. Kısa boylu tıknaz Adile Naşit sıklığının yanında
kibardı da o gün.Zekeriya amcama dönerek yine ayni kibarlıkla sordu,
-
Siz Ramazan beyin nesi oluyorsunuz?
-
Akrabam olur, sakalına s....tığım
Kayınvalidem, eşarbını düzelterek
şaşkın şaşkın bana baktı eşim Orhan`da.
Samimiyet.
Ben özlemiştim, duyar duymaz eski
günleri hatırladım. Birbirlerini seven insanların birbirlerine bu kadar
küfür ettiği başka bir yer var midir bilemem.
Köye gitmek en büyük lükstü,
çocukluğumda, en dişe dokunur anılarımı hep oradan hatırlıyorum. Herler
alabildiğine oyun alanı. Rukiye, Toso, Ulaş, Derya, Tayfun, Recep,Rahşan,
Özgür, Nazik kimi belki beni hatırlamıyor bile, kimisini de ben
hatırlayamıyorumdur.
Daha ilkokula başlamamıştım
sanırım. Yine güzel bir yaz ve yine köydeyim. Bir saç ördürme meraki
başlamıştı bende. Önce kendim başladım önleri ince ince, tek tek örüyorum.
Başka hiçbir uğraşım yok kimi bulsam kafamı uzatıyor,bir an önce bütün
saclarımın örülmesini istiyorum. Rukiye başladı yardıma ama bitmiyor illä
incecik örülecek. Saclar uzun kollarımız yoruluyor ama durmak yok ilk
yarısının bitmesi bir iki gün sürmüştü.Kollarımız yorulunca başka oyunlara
dalıyoruz. Ben köyde yarısı örülmüş saclarla geziyorum. Adları mühim değil
bu durumdan hoşlanmayan kişilerde var. Daha sonra Derya`da yardıma başladı
epey uğraştık saclar bitti. Emelime ulaşmıştım.
Görünüşü mü?
Tabi acemi ellerden çıktığı için, belli
bir düzeni yoktu.Öne sarkanlar bir türlü yatmayanlar.
Bu arada anneannem büyük bir savaş
veriyor.Banyo yapmam lazım, günler geçmiş banyo gerek. Bir şartla yıkanırım.
Saçlarım açılmayacak.
Olur mu? Saclar açılmadan yıkanılır mi?
Birkaç gün daha anneannemin elinden kaçabildim.Ama nereye kadar, Anneannem
ve yandaşı Kader teyzem beni CA`da kıstırdılar.Kaçacak hiçbir acık nokta
yok. Saclarımı açıp yıkayacaklar oysa ne emeklerle örmüştük. Ankara`ya
gidince anneme gösterecektim.Tam kaçmaya çalışıyordum ki, anneannem suç
aleti ile geldi üstüme. Suyla doldurduğu tası basımdan aşağı döktü. Artık
kaçış yok kendimi anneannemin ellerine bırakmıştım. Oturağın üzerine oturtup
haşin hareketlerle açtı saclarımı.
Birden!!!
O da ne? Kader teyzemin elinde Mavi
beyaz bir kutu.
- Ana, Tahsin emmimin kızları saclarını
TURSIL`le yıkıyorlarmış bi parliyo ki.
- çamaşır deterjanı- Anneannem her
zaman yeniliklere acık bir kadın olduğundan, öneriyi hemen kabul etti. Bana
soran zaten yok.Anneannem öyle bir kendini sıkarak keseliyordu ki beni,
köpüklerin arasından suratına baktığımda gerilmiş yüzünü ve dişlerini
görüyordum.Dökülmekten araları acilmiş dişler hapishane parmaklıkları gibi
gözüküyordu. Bu dişlerinin arasından kendi kendine söyleniyordu “ ellere bak
tosbaa aya gibi” Ellerimdeki derilerim yüzülmüş elma gibi kızarmıştı.
Banyo bitimi ikinci işlem başlamıştı.
Tursil'le yıkanmış ve bir yün yumağı gibi başıma toplanmış keçe gibi saçları
taramak.Daha acı verici bu işlemde bittikten sonra hemen aynanın karşısına
geçtim. Evet saçlarım parlıyordu ama suyun üzerine dökülen benzinin mavi ile
mor arası yansımaları seklinde.
Örgülerime yazık olmuştu. O gün
anneannemin neden o kadar azimle beni yıkadığını anlamıştım. Ankara`ya
dönüyorduk.Bu örgülerin açılmasından daha da kötüydü.Hiç sevmediğim yolculuk
yine başlamıştı. Önce Mucur sonra Kırşehir. Kırşehir`de Ersan amcamlara
uğradık. Eve girdikten bir süre sonra, amcamla babam otobüs bileti almak
için dışarı çıktılar. Yengem beni karşısına alıp,ellerime ve yüzüme baktı
birde kazık gibi olmuş saçlarıma. Yüzümün ve ellerimin derileri yüzüldüğü
için hiçte hoş durmuyordu. Yengem bir ara ortadan kayboldu. Geldiğinde ise
elinde banyo havlusu vardı, beni bu şekilde Ankara`ya göndermeye hiç niyeti
yoktu.
Anlatsam; Saçlarım tursilden sertleşti,
ellerim güneşten ve keselemekten çatladı. Yok yengem kararlıydı,bir banyoda
Kırşehir`de hem de ayni günde. Artık eve döneceğimize seviniyordum.Yine
Kırşehir Ankara arası “ Mermerler” otobüs firması. Ankara´ya vardığımızda
anneme gösterecek örgülerim yoktu belki ama annemin bana güzel bir sürprizi
vardı
Yemekten önce söyle güzel
bir
banyo.
15.11.2003 |