DALAKÇI GENÇLİK ANKARA

23.04.11

Yazan.............. Günel Erdem

Anasayfa
Yukarı
ANKARA
Otobüs
Avrupa I
Avrupa II
Avrupa III
TÖRÖRİST
İlk An İlk Analiz
10 Kasım

 

 

            ANKARA  KIRŞEHİR ARASI

Çocukluğumun okul anılarından çok, oyun anılarını hatırlarım. Yaz geldiğinde, birinin arkasına takılışımı ve köye gidişimi.

Bol sarsıntılı Ankara Kırşehir arası “ Mermerler” otobüs firması.Önce kolonya seker ardından naylon torbalarda su devamında siyah ağır kokulu naylon torbalara miğde infilakı.

O zamanlar, yollar kötü otobüslerde yavaş “birde benim mide bulantım” olduğundan uzun sürerdi otobüs yolculuğumuz. Hatta arada mola bile verirlerdi. Ankara`dan Kırşehir’e, Kırşehir`den Mucur`a ve Mucur`dan Cemal`in altı delik yolları canlı yayında görerek ilerlediğimiz bu lüksün yanında bol bol toz yuttuğumuz meşhur arabası. Bununla beraber devam eden mide bulantısı.İlerde sıkı yeşil ağaçları görünce “Ohh, Seyfe” sonra Dalakçı, bitsin bu mide bulantısı.Mide bulantımı düşünmekten ve midemle paralel bulanan gözlerimin kristalleşmiş ferinden, etrafı izleyemeden gelirdim Dalakçı`ya. Anneannemin o zamanlarda şimdide bostan göçürdüğü, içinde kendisinin ve sebzelerinin canlandığı biraz tarlası, biraz bostanı, birazda bahçesi. Gitgide sarsıntıların arttığı, oymalı yol, bahçe duvarlarında mermer tasının birkaç göbek öte akrabası parlak taslar, kırmızıya çalan toprak ve en sonunda anneannemler. Karşıda Zekeriya Şahiner`in evi, ceviz ağacı,demir kapı, kırmızı motor ve mavgonatı.

Çocukluğumun en iyi oyun arkadaşı Rukiye, Diğer çocukları bilmem ama bizim hayal gücümüz çok genişti. Ağaçlardan çıkan sari yapışkan sıvıyı su ve sekerle karıştırıp bal mi yapmazdık, süt, seker un ve kakaoyu karıştırıp buzlukta dondurma mi . İlk gıda denemelerimiz. Tabi bunları pişirmeyi akil edemediğimizden unun çiğsi tadı ağzımızı bursa da dondurma niyetine yerdik.Kayaların üzerinden topladığımız yosun lekeleri ile ceviz kabuğunu karıştırarak yaptığımız kınalar ise ilk na-kimyasal boya denemelerimizdi.Zekeriya amcamın kızı Derya ile bahçedeki ceviz ağacına çıkıp söylediğimiz Türküler, arka bahçedeki ağaçtan yediğimiz kara eriğin bağırsaklarımıza yaptığı müthiş etki.

Köpekli köyünü görmek için yüksek bir tepeye çıkardık. En tepede cılız vücutlarımızı, rüzgar kaldırır ve geriye atardı bizi, yeleklerimizden kanat yapardık daha fazla uçabilmek için ve ayağımızı yere sert basardık rüzgara karşı koyabilmek için.İlk ayağımızın yerden kesildiği ve ilk direniş gösterdiğimiz zamanlardı belki de.

Dalakçı insaninin birbirine sevgisini ve samimiyetini, bambaşka gösterdiğini o zamanlar kavrayamamıştım. Zekeriye amcam beni ne zaman görse babamı sorar, bıyığına, sakalına ve de kel kafasına küfür etmeye bayılırdı.Bense sinirden kendimden geçerdim. Zekeriye amcamın babamdan nefret ettiğini düşünürdüm o zamanlar.

Samimiyetin böylesi?

En son köye, eşim ve kayınvalidemle gittiğimde Zekeriye amcamlara da uğradık. Uzun yıllardır görüşmeyince insan öne atacak söz bulamıyor. Kayınvalidem krem rengi ve lacivert karışımı hafif desenli takımını giymişti. Kısa boylu tıknaz Adile Naşit sıklığının yanında kibardı da o gün.Zekeriya amcama dönerek yine ayni kibarlıkla sordu,

-         Siz Ramazan beyin nesi oluyorsunuz?

-         Akrabam olur, sakalına s....tığım

Kayınvalidem, eşarbını düzelterek şaşkın şaşkın bana baktı eşim Orhan`da.

Samimiyet.

Ben özlemiştim, duyar duymaz eski günleri hatırladım. Birbirlerini seven insanların birbirlerine bu kadar küfür ettiği başka bir yer var midir bilemem.

Köye gitmek en büyük lükstü, çocukluğumda, en dişe dokunur anılarımı hep oradan hatırlıyorum. Herler alabildiğine oyun alanı. Rukiye, Toso, Ulaş, Derya, Tayfun, Recep,Rahşan, Özgür, Nazik kimi belki beni hatırlamıyor bile, kimisini de ben hatırlayamıyorumdur.

            Daha ilkokula başlamamıştım sanırım. Yine güzel bir yaz ve yine köydeyim. Bir saç ördürme meraki başlamıştı bende. Önce kendim başladım önleri ince ince, tek tek örüyorum. Başka hiçbir uğraşım yok kimi bulsam kafamı uzatıyor,bir an önce bütün saclarımın örülmesini istiyorum. Rukiye başladı yardıma ama bitmiyor illä incecik örülecek. Saclar uzun kollarımız yoruluyor ama durmak yok ilk yarısının bitmesi bir iki gün sürmüştü.Kollarımız yorulunca başka oyunlara dalıyoruz. Ben köyde yarısı örülmüş saclarla geziyorum. Adları mühim değil bu durumdan hoşlanmayan kişilerde var. Daha sonra Derya`da yardıma başladı epey uğraştık saclar bitti. Emelime ulaşmıştım.

 Görünüşü mü?

Tabi acemi ellerden çıktığı için, belli bir düzeni yoktu.Öne sarkanlar bir türlü yatmayanlar.

Bu arada anneannem büyük bir savaş veriyor.Banyo yapmam lazım, günler geçmiş banyo gerek. Bir şartla yıkanırım.

Saçlarım açılmayacak.

Olur mu? Saclar açılmadan yıkanılır mi? Birkaç gün daha anneannemin elinden kaçabildim.Ama nereye kadar, Anneannem ve yandaşı Kader teyzem beni CA`da kıstırdılar.Kaçacak hiçbir acık nokta yok. Saclarımı açıp yıkayacaklar oysa ne emeklerle örmüştük. Ankara`ya gidince anneme gösterecektim.Tam kaçmaya çalışıyordum ki, anneannem suç aleti ile geldi üstüme. Suyla doldurduğu tası basımdan aşağı döktü. Artık kaçış yok kendimi anneannemin ellerine bırakmıştım. Oturağın üzerine oturtup haşin hareketlerle açtı saclarımı.

 Birden!!!

O da ne? Kader teyzemin elinde Mavi beyaz bir kutu.

- Ana, Tahsin emmimin kızları saclarını TURSIL`le yıkıyorlarmış bi parliyo ki.

- çamaşır deterjanı- Anneannem her zaman yeniliklere acık bir kadın olduğundan, öneriyi hemen kabul etti. Bana soran zaten yok.Anneannem öyle bir kendini sıkarak keseliyordu ki beni, köpüklerin arasından suratına baktığımda gerilmiş yüzünü ve dişlerini görüyordum.Dökülmekten araları acilmiş dişler hapishane parmaklıkları gibi gözüküyordu. Bu dişlerinin arasından kendi kendine söyleniyordu “ ellere bak tosbaa aya gibi” Ellerimdeki derilerim yüzülmüş elma gibi kızarmıştı.

Banyo bitimi ikinci işlem başlamıştı. Tursil'le yıkanmış ve bir yün yumağı gibi başıma toplanmış keçe gibi saçları taramak.Daha acı verici bu işlemde bittikten sonra hemen aynanın karşısına geçtim. Evet saçlarım parlıyordu ama suyun üzerine dökülen benzinin mavi ile mor arası yansımaları seklinde.

Örgülerime yazık olmuştu. O gün anneannemin neden o kadar azimle beni yıkadığını anlamıştım. Ankara`ya dönüyorduk.Bu örgülerin açılmasından daha da kötüydü.Hiç sevmediğim yolculuk yine başlamıştı. Önce Mucur sonra Kırşehir. Kırşehir`de Ersan amcamlara uğradık. Eve girdikten bir süre sonra, amcamla babam otobüs bileti almak için dışarı çıktılar. Yengem beni karşısına alıp,ellerime ve yüzüme baktı birde kazık gibi olmuş saçlarıma. Yüzümün ve ellerimin derileri yüzüldüğü için hiçte hoş durmuyordu. Yengem bir ara ortadan kayboldu. Geldiğinde ise elinde banyo havlusu vardı, beni bu şekilde Ankara`ya göndermeye hiç niyeti yoktu.

Anlatsam; Saçlarım tursilden sertleşti, ellerim güneşten ve keselemekten çatladı. Yok yengem kararlıydı,bir banyoda Kırşehir`de hem de ayni günde. Artık eve döneceğimize seviniyordum.Yine Kırşehir Ankara arası “ Mermerler” otobüs firması. Ankara´ya vardığımızda anneme gösterecek örgülerim yoktu belki ama annemin bana güzel bir sürprizi vardı

            Yemekten önce söyle güzel bir banyo.                                                                     15.11.2003

Anasayfa | ANKARA | Otobüs | Avrupa I | Avrupa II | Avrupa III | TÖRÖRİST | İlk An İlk Analiz | 10 Kasım

Yenilik: 22.04.11