SORARLARSA
Sabahın kör olduğu saatlerde,
Duman ve is karışımı bir sabah.
Kuru ekmeğine boğazını kulaklarına kadar yakan bir çökelği katık edip,
Yüzünü yıkarken açılması zor bir muslukta.
Gözünün yüzünün ve de dudaklarının,
Bir buz parçası gibi yere düştüğüne
Şahit olursun
Sessiz ve
soğuk gecekondunun odalarında
Parmaklarının ucunda,uyandırmadan sabahı,
Soğuğun ve sisin, ve bu garipliklerin içinde,
Görürsen ışıltısını çiğin
Bir garip olursun.
Yırtık çorap
yamalı ceket binip otobüse,
Taşıdıysan kendini is denilen o yere,
Evin içinde ağa iken isin içinde,
Köle olursun.
Hakkın olan
ekmeğinin yanına
Hakkın olan katığı vermediyse isin
Karşılığında çok emek verip,
Bağlandıysan sana bağlanmayan ise,
Sesini çıkarırsan
Suçlu olursun.
Yorgun ve bir
önceki günden daha yoksul,
Geldiğin evinde.
Sıcak çorba kuru ekmek,
Ağlayan çocuk hastalanmak ne demek
Karşılıyorsa seni eli belinde çaydanlık.
Sobanın üzerinde duman duman.
Ve yumuşak elli çocuk öpüyorsa yanaklarını,
Baba olursun.
Bu şartlar
altında
ve yasamak denilen var olusun yarattığı
bu ezik yoksullukla,
Kapına gelen senden umut bekleyene,
Sen varsan yasıyorsan eğer,
Sana sen deyip kapına gelinmişse eğer,
araba yoksa sırtında taşıyıp.
Para yoksa rica minnet
Nüfus cüzdanı olur senet ve kimlik rehin.
INSAN olursun
Günel Erdem
|
ÖĞRETMEDİLER
Sizler aldığınız
ayakkabıyı,
On sene giyersiniz
eğer küçülmezse.
Sizler aldığınız
ceketi,
On sene giyersiniz
eğer daralmazsa.
Çünkü siz herşeyin
kıymetini bilirsiniz,
Sizler hor
kullanmazsınız malınızı.
Bizler ne
biliriz ki, yeni malın kıymetini?
Çamura
bularız ayakkabımızı,
Hatta,
bilemeyiz ceketi asmasını.
Çünkü biz on
senede,
On ayakkabı
alamayız beyim.
Bizim ayağımıza
her gün,
On kişi basar
otobüslerde.
Düğüne de gitsek
aynı ayakkabı,
Bayrama da gitsek
aynı ayakkabı.
Elbise de giysek
aynı ayakkabı,
Pantolon da giysek
aynı ayakkabı.
Bizim ev
bir oda bir salondur beyim,
Bilemeyiz
ayakkabıyı dolabına koymayı.
Üst üste on
ayakkabı durur kapının önünde,
Onununda bir
sahibi vardır beyim.
Bir adama on
ayakkabı düşmez bizim evde
Ceketler kapının
arkasına asılır.
Hem kışlıktır, hem
yazlıktır.
Düğüne de gideriz
o ceketle,
Bayramada gideriz
o ceketle.
Kazakta giyeriz
altına gömlekte,
Yağmur da yer o
ceketler karda,
Terimiz de siner o
cekete kokumuzda.
Ceketler
bedenimizin şeklini alır zamanla,
Ayakkabılar da
ayağımızın.
Biz
bilemeyiz malımızın kıymetini,
Hor
kullanırız çabuk eskitiriz.
İşte bu
yüzden yamalarız dirseklerini,
Ters düz
ederiz yakalarını.
Öyle
kullanırız hanımım.
Ne
bilelim yeni ceketin kıymetini,
Görmedik
ki ceketin yenisini.
Biz bilemeyiz sizin gibi.
04.07.1998
|
ESKİ DOSTLARA
Şu kopmuş dünyada,
Ben de
ilişkilerimi koparırım deme.
Dingili kırılmış
dünyada,
O nun kalbi
kırılmaz deme.
Ve
Erteleme
Unutmayı
alışkanlık edinme.
Yani, bensizliğe
alışsan da,
Unutmamamayı dene.
Hatırı kalmamış
günleri,
Hatırlamayı dene.
Sen de farksızsın
dedirtme.
Kendinde bir gün
beni bulursan
Eski fotoğraflarda
yüzümü hatırlarsan
Ve
Artık
unuttum çoktan
diyorsan,
Bunu bana
söylemeyi dene
Ve
Artık
benım için önemi
yok diyorsan,
önemsiz
dediklerini tekrar incele.
geçmişteydi
kaldı
belkide hataydı
diyorsan,
Hatalarınla
karşılaştırmayı dene.
Ve
Erteleme,
Hatırlamayı,
Önemsemeyi,
Ve de özlemeyi
dene.
08.06.2002
Salzgitter |
MAHALLELİLER
Kapı önünde taş
üstünde,
Örgü örer
kimileri.
Fasülye kırar,
Kavga eder
kimileri.
Tülbendinin rengi solmamış,
Yeni
gelinler.
Solmuş
tülbentli,
Kara
benizli nineler.
Yel eser
yazın,
Bazı bazı
narin nazlı.
Sigaranın
külü bir o yana,
Bir bu
yana.
Dumanının
çoğu ciğere,
Azı yele.
Tek
pahalı zevkin,
En
ucuzundan,
Ya
Maltepe, ya Harman.
Zengin
nakışlı çarık,
Eklemleri
buruşmuş ellerde.
Ve
fakirliğin derecesine göre,
Zenginlik
hayalleri düşlerde.
Doğurarak
üretmek,
Öncelikli
görevleri.
Emzirerek
büyütmektir ki
En
fazladan gerisi.
Ve
fakirlik saklanır,
Büyük şehrin arka
sokaklarına
Mağdur olandan
gelmez saklanmak.
Göz ardı etmek
isteyenlerin,
Gözünün ardında
olmalıdır,
Sokak arası kent
ardı insanları.
Ve fakirlik kader
olmadığı gibi,
Zenginlikte kader
değildir aslında.
Görünmeyenleri ve
gizlenenleri
Gösterenler,
Suçlu değildir
şahsımda
Ve böyle
mahallelerden çıkar,
Şehri yüceltecek
alt yapı gençleri.
Ve böyle
mahallelerin çocukları,
Daha cesur daha
mert,
Daha dayanıklı,
dayanılmazlara.
Kapı önünde gizli
emziren ana,
Yine kapı önünde
gizli bekler evladını.
Şehrin ışıklı
caddeleri,
Yol gösterecek
kadar ışıklı değildir,
Yoldan cıkaracak
kadar tehlikelidir
Bağzılarına.
Ve bu
mahalledekileri,
Yoldan cıkarmak
ister,
Şehrin mahallesiz
ermişleri,
Erişilmezlikle
kandırarak,
Bile bile yalana
bata çıkarak.
Ve mahalleli
olmak,
Ve birbirine bağlı
olmak,
Sevmekle çoğalır.
Ve bu şehri yine
bu çocuklar kurtarır.
Günel Erdem
Salzgitter |
SEVMEK
Sevmek,
Sevmek değil, kendini ve
kendinden olanı.
Sevmek,
Dökmek değil, kendin için
gözyaşı.
Sevmek,
Unutmak değil, dostunu
arkadaşını.
Sevmek,
Yerden yere vurmak değil, el
oğlunu el kızını.
Sevmek,
Yaşamak değil, kendi kendine
yine kendinle.
Sevmek,
Oynamak değil, küçük utangaç
ve masum kalplerle.
Sevmek,
Görmek değil, iki çift kendi
gözünle.
Sevmek,
Aşk değil, sevda değil
başkadır.
Sevmek,
Dikeni de sevmektir gül için,
deveyide gütmektir diyar için.
Acıyıda çekmektir yaşamak
için.
Ve sevmek her
yiğidin hakkı değildir
O2.12.1999
Salzgitter
|
DEMOKRASİYİ ARAMAK
Hızlı bir telaş,
Zor bir hüzün,
Ellerim aramakta seni.
Az geçmiş cocukluğumla,
Hızlı geçmiş gençliğimle,
Zamanım aramakta seni.
Ne bir ay parçası,
Yüzüm oldu çocukluğumda,
Ne de elle tutulur,
İşim oldu gençliğimde.
Savaşımla debreşimle,
Fikrim aramakta seni.
Yenilgimle zaferimle,
Şimdim aramakta seni.
Yuhalarla kavgalarla,
Kaçışılan Kızılay sokaklarında.
Kör ıssız sabahlarda,
Belediye ekmek kuyruğunda.
İşsizlerin bile gitmediği,
İş bulma kurumlarında.
Kırık cam, yırtık deri,
Otobüs koltuğunda.
Onlarca kez delinmiş ayakkabı,
Çamurlu sokaklarda.
İtilmiş yitilmiş bir kadının,
Sıkılmamış başında.
Binlerce yıllık tarihin,
Kaldığı suyun altında.
Yorulmadan usanmadan,
Güçle, umutla, gururumla,
Özüm aramakta seni.
Günel Erdem
29.04.2004 |